Page 63 - Müslüman_Bilim_Adamları_Atlası-2022 DİKEY
P. 63

dedim ve o büyük âlimin seminerine gittim. O gün, o büyük âlim,         Bu benim şansımdı, sıkıştırıyordu beni. Artık, başka dillere
          beni âdeta büyüledi. Ben, artık, mühendis olmayı kafamdan sildim   başvurmak lâzımdı.
          ve onun talebesi olmayı düşündüm. Maalesef kayıt zamanı geçmişti.
          Yine de şansımı denemek için dekana gittim. Dekanın odasında    Yirmi Dilli Bilge
          iken o büyük âlim de geldi. İri yarı bir adamdı. Durdu. Dekanla
          konuşmamın bitmesini bekledi. Dekan ona:                                Benim için 27 dil bildiğimi söylerler. Hayır, biraz mübalağa
                                                                          ediyorlar. Lâkin bu kitabı yazmak için bilimler tarihinde birçok eski
                 Oo... Ritter Bey! Sizin talebeniz olmayı isteyen bir insanla   dili bilmem lazımdı. Avrupalı etütleri okumam gerekirdi. İhtiyaç
          konuşuyorum, dedi.                                              hâlinde, hemen bir dili öğrenmeye çalışırdım. Mesela; Coğrafya
                                                                          ciltlerini yazmaya başladığımda baktım ki Rusçasız olmuyor, Rusça
                 Hoca bana şöyle bir baktı ve:                            öğrenmeye karar verdim; gittim Rusya'ya. Emin olunuz! Siz de
                 Galiba bu benim dünkü seminerimdeydi,                    çalışsanız yaparsınız. Deha, yüksek zekâ, üstün akıl değil. İrade,
                                                                          azim, gayret... İşte sır bu. İsteyin, emek verin, yoğunlaşın. Hiçbir
                 Onun seminerlerine sadece 3-4 kişi giderdi. Çünkü zor bir   emek boşa gitmez. İnsanın teri sonuçsuz kalmaz.
          adamdı. Seminerlerinden kaçarlardı talebeler. Çok zaman tek bir
          talebe olarak katıldığımı hatırlarım. Bana:                     İlk Eserler: "İslâm Bilim Tarihi"

                 Gelin, biraz konuşalım. Çok zor bir şeye talipsiniz. Arapça      Gençler! Hayatımın en önemli meyvelerinden biri
          öğrenmelisiniz. Ben de zor bir hocayım. Benim talebelerim hep   olan "Arap-İslâm Bilimleri Tarihi" adlı eserimin yolculuğu Cari
          benden kaçar, biliyor musunuz?, dedi.                           Brockelmann'ın meşhur "Arap Edebiyatı Tarihi" adlı eserine zeyl
                                                                          yazma düşüncesiyle başladı. Şöyle ki: Brockelmann'ın kitabı, bir
                 Biliyorum, bana bunları anlattılar. Ben bunlara rağmen bu   Arap Edebiyatı Tarihidir. O kitabın en bariz tarafı, Arapça bilim
          tehlikeye girmek istiyorum, dedim.                              kitaplarının bize kadar ulaşmış nüshalarının hangi kütüphanelerde
                                                                          bulunduğunu göstermesidir. Hocam, seminerlerinde, ara sıra
                 Baban milyoner mi, diye sordu. Bu iş çok masraflı, milyoner   Brockelmann'ın kitabının birçok eksiği olduğunu ve bunların
          işi, dedi.                                                      giderilmesi gerektiğini söylerdi: "Birisinin artık, hiç olmazsa
                                                                          İstanbul'daki yazmalara dayanarak bu boşlukları gidermesi lazım!"
                 Ben de: Babam öldü! Ben fakir bir ailenin çocuğuyum ama   derdi.
          bu ilimlerin içine gireceğim, dedim. Baktı benden kurtulamıyor,
          ısrarlı inancım hoşuna gitmiş olmalı ki güldü:                          Bunu söylerken de bana bakardı. Ben de içimden: Ben bunu
                                                                          yapacağım, derdim.
                 "Peki!" dedi. Böylece onun talebesi oldum.
                                                                                  Bu fikir bende gittikçe yerleşti. Ben zaten daha talebeyken
          İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi                    hocamla birlikte Arapça yazmalara giderdik. Çok kısa zamanda
                                                                          yazma eserler üzerinde ilerledim. Öyle ki kitapların yazılarına
                 İkinci hafta seminerine gittiğimde 3 dakika gecikmiştim.   bakarak yazıldıkları tarihleri tahmin eder oldum. Yazmaların
          Cebinden altın saatini çıkardı ve bana göstererek: "3 dakika    tarihleri, kitapların sonunda yer alırdı. Biz sonlarına bakmadan
          geciktiniz. Bu bir daha tekerrür etmemelidir!" dedi.            tarihlerini tahmin ederdik, "Filan asırda." diye. Sonra tahminlerimizi
                                                                          karşılaştırırdık.
                 Ben ona sadece: "Tamam." demekle kalmadım, hakikaten
          o günden itibaren bütün hayatımda randevularıma gecikmeme               Üniversiteyi bitirip doktoramı yapar yapmaz, Brockelmann'ın
          prensibine azami dikkat ettim. Galiba o günden bugüne, belki size   kitabının noksanlarını gidermeyi kafama koydum ve derhal
          tuhaf gelir ama sadece üç randevuya, yani 1943'ten bugüne kadar,   başladım. İş ilerledi. İlerleyince baktım ki, Brockelmann'ın
          üç randevuya zamanında ulaşamamanın ıstırabını yaşıyorum! İşte   kitabındaki boşluklar giderilebilecek gibi değil. Düşündüm ve
          böyle bir hocanın talebesi olma şansını yakaladım. Nedense bu   Brockelmann'ın kitabını yeni baştan yazma fikri gelişmeye başladı.
          adam beni büyülemişti. Bütün gayretlerime rağmen hocam benden
          memnun değildi ilk aylarda. 1943 yılıydı. Almanlar, Bulgaristan'a       Hoca'ma:
          girmişlerdi. Bizim hükümet, bütün üniversiteleri, mektepleri tatil etti.      Brockelmann'ın kitabına bir zeyl yazmak değil de, dünyadaki
          Hoca'm bana dedi ki:                                            bütün yazmalara bakarak yeni bir kitap yazmak istiyorum, dedim.

                 Şimdi elinizde bir fırsat var. 6 aylık bir tatiliniz olacak. Bu      Bana:
          zaman içerisinde Arapçayı öğrenin.                                      Onu yapamazsınız bunu hiç kimse yapamaz, dedi.

                 Ben de zaten öyle düşünüyordum. Fakat bu söz bana                Ben içimden:
          çok tesir etti. Hakikaten 6 ay kendimi Arapça öğrenmeye verdim.         Hoca'm bunu yapacağım, dedim.
          Evimizde babamdan kalma 30 ciltlik bir "Taberî Tefsiri" vardı. Onu
          okumaya başladım. Başlangıçta anlamıyordum. Türkçe tefsirlerle          Kitaba bu şekilde başladım. Sonra Türkiye'den ayrılıp
          karşılaştırarak, yavaş yavaş tefsirin içine girmeye çalıştım. Günde   Almanya'ya gitmek göründü kaderimizde. Gittim ve orada başladım
          aşağı yukarı 17 saat çalışıyordum. Erken kalkıyor, gece geç     çalışmalarıma. O zaman Arap Edebiyat Tarihi olarak düşünüyordum
          yatıyordum. Evden hemen hemen hiç çıkmıyordum. Altı ay sonra    ama sonra Bilim Tarihçisi oldum. Bütün dünya kütüphanelerini göz
          Taberî Tefsiri'nin 30 cildini bitirdim. Başlangıçta hemen hemen hiç
          anlamadığım bu tefsiri 6 ayın sonunda gazete gibi okuyordum. Eğer
          ciddi, pürdikkat, yoğunlaşarak azimle çalışırsanız bunu sizler de
          başarırsınız, bundan eminim.

                 Sonbahardı. Hoca'ma gittim, ilk seminerde bazı Alman
          âlimler, profesörler de vardı. Hocam önüme Gazzâlî'nin İhyâ'sını
          koydu:

                 Okuyun bakalım, dedi.

                 Okudum. Hoca'm bana baktı, gülümsedi, sevindi. Mesuttu.
          Orada beni biraz methetti. Benim için o an, hayatımın unutulmaz
          anıydı. Arapçada artık, kitapları okuyabilecek hâle gelmiştim.

                 Hoca'm:
                 Öbür dilleri de bu süratle öğreneceksin, dedi.
   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68